17 Mart 2025

Polis İmamoğlu’nun ‘başını eğse’ de, Trabzon’dan Diyarbakır’a toplum yanında durabilir: Horon ve “newroz piroz be”  

İmamoğlu ‘polis eliyle başının öne eğilme ihtimâli’nden bahsediyor. Bunların konuşulduğu, konuşulabildiği bir dönemde, barıştan anayasaya memleketin geleceği için bir araya gelinmesi mümkün olabilir mi?

Ekrem İmamoğlu’nun 23 Mart’ta yapılacak CHP cumhurbaşkanlığı adaylığı eğilim yoklaması öncesi, Türkiye’nin değişik illerinde yaptığı toplantıları ya canlı ya sonradan ama tamamını YouTube’dan izliyorum. İktidarın bu hafta sonu yapılacak oylama öncesi İmamoğlu’nu ‘diploma iptalinden açılan davalardan birinden olumsuz bir sonuca’ bir ya da birkaç aksiyon ile ‘sistem dışında bırakacak’ bir hamle için bastırdığı ortada. İmamoğlu ise bir yandan kendiyle ilgili yapılanları anlatıyor, öte yandan hem çok sayıda partilinin ön seçime katılmasını sağlamak hem de memleketin geleceğine dair düşündüklerini ortaya koymak için birçok alanda dil kurmaya-politikalarını anlatmaya çalışıyor. Doğal olarak konuşmasının ana çatısı kendi durumu ile ilgili ‘hukuk arayışı’ndan oluşuyor. Bunu toplumun geri kalanının mevcut ve geleceği ile ilgili risklerini de anlatarak tarif ediyor, çerçeveliyor:  

“‘Fakültenin verdiği, üniversitesinden Yüksek Öğretim Kurumu’na, Milli Savunma Bakanlığı’ndan Yüksek Seçim Kurulu’na pek çok devlet kurumunun geçerli kabul ederek işlem yaptığı bir diploma bu. Böyle bir resmi belge, 35 yıl sonra bir kişinin siyasi amaçları ile iptal ettirilirse, artık bu ülkede hiç kimse elindeki resmi evraka güvenemez. Benim 35 yıllık diplomamı iptal ettirmeye çalışanlar, başarılı olurlarsa, yarın da sizin 40 yıllık, 50 yıllık, 60 yıllık zeytin tarlalarınıza, aileden kalma tarlanıza, bağınıza, bahçenize, bankadaki paranıza çöker bunlar. Yalnız iktidarın kendisi değil, devlette, yargıda etkisi olan, adamını bulan her şahıs bir kumpas kurar, elinizdeki 40 yıllık 50 yıllık tapuyu, mahkeme kararını iptal ettirir."

İmamoğlu’na ait belgelerin-bilgilerin iktidar yakını ‘gazetecilerin’ ellerinde dolaşmasından olabileceklerin neredeyse gün vererek tarif edildiği bir süreç yaşanıyor. İmamoğlu konuşmalarında doğrudan Erdoğan’ı ve sistemi-rejimi hedef alıyor. Burada amaç elbette ‘yargı’nın kararının nereden geldiğini-geleceğini anlatmak. Burada İmamoğlu’nun cumartesi ve pazar günü yaptığı iki konuşmaya değinmek istiyorum. Birincisi doğduğu yer olan Trabzon’da salon verilmemesi üzerine açık havada yaptığı konuşma. Önce bir arada durmanın önemini hatırlatıp ‘horon’dan bahsetti:

“Horonu biliriz değil mi? Horon tek başına oynanır mı? Horona tek başına durulmaz. Horona duracaksan, hep birlikte duracaksın. Horon tepeceksen, el ele duracaksın, kol kola duracaksın. Yanındaki, gücünü hissedecek…”

Aynı konuşmada ‘vücut dilini de kullanarak’ vurguladığı bir diğer bölüm vardı. Kendisine yakın isimlere yurtdışı yasağından mallarına tedbire uzanan sürecin ‘suç örgütü’ tanımıyla bir başka noktaya sürüklenme çabası olduğunu hissettiği belki de bildiğini düşündüğüm bölüm. Böyle bir durum olursa ‘gözaltı’ yapma ihtimalleri. Şöyle dedi:

“Güya polisin eliyle başımı öne eğdireceklermiş. Benim polis kardeşlerimin elini kullanacaklar aklı sıra. Sözüm ona milletin önünde küçük düşürecekler…”

İmamoğlu’nun böyle bir soruşturmaya uğraması ya da böyle bir gözaltına alınış şekli olması mümkün mü? Bu yaşanırsa toplum bu konuda ne düşünür?

Gelelim diğer kritik bir konuya ve konuşmaya. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin girişimiyle başlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da özellikle son dönem destek verdiği Kürt sorununu çözme hamlesine. Bu önemli hamlenin en önemli ayaklarından biri elbette CHP’nin de desteği. Ancak iktidarın partiye, partinin cumhurbaşkanı aday adayına, partinin diğer belediye başkanlarına ardı ardına soruşturma-dava-tutuklama ile hamlesi partiyi bu konuda destekten uzak tutar mı? Şunu açıkça söyleyeyim CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in bu süreçte pozitif katkısı-söylemi var. Dün Diyarbakır’a giden İmamoğlu da burada kayyumdan Demirtaş’ın özgürlüğüne Halepçe katliamından Kürtçe ‘Newroz’ kutlamaya çok önemli mesajlar verdi. Ana başlıklar şöyle:

-KAYYIM: Bir daha bu ülkede hiçbir siyasi otorite milletin iradesinin üstüne kayyımlarla çökemesin diye yola çıktık

-SİLAHLAR SUSMALI: Şiddetle, çatışmayla, terörle hiçbir sorun çözülemez. Silahlar susmalı, çözüm toplumun tüm kesimlerinin diyaloğuyla bulunmalıdır.

-EŞİT YURTTAŞ: Kürtlerin ve tüm toplum kesimlerinin kendilerini bu ülkenin sahibi, eşit ve onurlu yurttaşı, eşit hissedarı, eşit paydaşı olarak hissetmesini sağlamak devletin görevidir.

-KÜRT SORUNU: Kürtler ‘bizim sorunumuz var’ dediği müddetçe ortada bir “Kürt sorunu” vardır.

-MECLİS ZEMİNİ: Bu sorun diyalogla, şeffaflıkla ve mutlaka, şehit ve gazi yakınları başta olmak üzere tüm kesimlerin gönül rızasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi zemininde çözülmelidir

-DEMİRTAŞ: Hiç kimse Selahattin Demirtaş gibi bir siyasi rehine olarak, haksız yere hapiste tutulamasın.

-HALEPÇE KATLİAMI: Bize birimizin acısının diğerinin de acısı olduğunu hatırlatan 16 Mart Halepçe katliamını bir kez daha kınıyorum, bir daha bu coğrafyada böyle katliamların yaşanmamasını diliyorum. 

Ekrem İmamoğlu konuşmasını Kürtçe ‘newroz piroz be’ diyerek bitirdi.

Bitirirken…

İktidar taraftarları gün vererek İmamoğlu’nun diplomasının iptalinden yeniden askere alınacağına, başka konularda yeni soruşturmalar geleceğine dair haberler, yazılar yazıyor. Tahmin edildiği, söylendiği gibi 23 Mart’taki CHP ön seçimi evvelinde bu gerçekleşirse pek çok kişi bu hamlenin doğrudan İmamoğlu’nu siyaset dışı bırakmak için yapıldığına iyice ikna olacak. İmamoğlu ‘polis eliyle başının öne eğilme ihtimâli’nden bahsediyor. Bunların konuşulduğu, konuşulabildiği bir dönemde, barıştan anayasaya memleketin geleceği için bir araya gelinmesi mümkün olabilir mi? Bölgede ve içeride atılan barış adımları hangi siyaset mühendisliği ve oy hesabından daha önemli olabilir? Polis İmamoğlu’nun ‘başını eğse’ de Trabzon’dan Diyarbakır’a toplum demokratik anlamda yanında durabilir. 

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye’de ABD desteğinde Kürtlerle seküler denge arayışı; Şam-SDG anlaşmasını Ankara nasıl okuyacak?

Silahlarla ilgili kritik madde: Suriye'nin kuzeydoğusundaki sivil ve askeri kurumların, Suriye devlet yönetimine entegre edilmesi. Burada bölgeyi iyi bilen kaynaklardan biri ‘ağır silahların devlete teslim edilirken, başka bir yapıda (mesela polis gücü) kimi silahların kalabileceğinden bahsediyor

DEM’li üst düzey kaynak: Öcalan’ın okunan mektubunun dışında sözlü iletilen not konusunda devletle mutabakat vardı

“Öcalan en üst noktada bir irade beyanında bulundu. Bundan sonrası devletin atacağı adımlar da önemli. Etap etap gidecek ve sonucu güzel olacak bir geleceği umuyoruz"

Erdoğan ‘sistem değişimi-revizyonu’ düşünüyor olabilir mi, Öcalan’ın beklenen açıklaması sonrası yeni bir dönemi mi ima etti?

Serap Yazıcı Özbudun’un önümüzdeki dönem konuşulmaya devam edileceğini öngörüyorum. ‘Muhalefet sandalyesinde hiçbir şey değiştiremedim’ cümlesi onunla beraber unutulmayacak cümledir. Demokrasilerin olmazsa olmaz gücü muhalefetin değişimde oynadığı-oynayabileceği rolü dışlayan-azımsayan bir bakış

"
"